16 Haziran 2015 Salı

Tatile gidiyoruuum !

Merhabalar,

Sevinsem mi, üzülsem mi bilemiyorum ama tatile gidiyorum. İzmir'deki son haftam. Ailemin yanına gideceğim için seviniyorum ama buradaki rahatlığın %1'ini bile göremeyeceğim için de üzülüyorum.

LYS'ye tekrar girerek okulumu ve bölümü değiştirmeye çalışıyorum bu sene. Babam tutturdu "Doğu'yu da yaz." diyerek ama üzgünüm buralardan bir yer gelmezse bu vasıfsız bölüme devam edeceğim ve seneye tekrar deneyeceğim. Kavgalar, kavgalar...

Daha önce bahsetmedim sanırım ama bahsettiysem de küçük bir hatırlatma olsun. Hornet'te birisi bana "Güvenip de kimsenin evine gitme. Kendini yalnız hissettiğin anlarda bile bu tarz teklifleri kabul etme." diye mesaj geldi. Doğal olarak ürperip gerildim. Çünkü yakın zamanda birinin evine gitmeyi kabul etmiştim. Aklıma "Acaba o mu?" sorusu gelmedi değil. Ve "İçim içimi yiye dursun." demektense açıkça ona sordum. Kendisi olmadığını ve büyük ihtimalle blogumdan bir saldırı düzenlenmiş olabileceğini vs. söyledi. Tabii ben anlatıyorum akıllı gibi, çocuk bu süreçte bloguma girip onun hakkında yazdıklarımı okumuş. Bir 10 dakika kadar sonra "Tok olduğunu bilsem çağırmazdım. Öyle bir amacım yoktu." diye mesaj geldi. Önce sadece "Biliyorum." dedim ve ardından rahatsız hissetmeye başladım.

Uzunca bir açıklama yaptıktan sonra "Kendine iyi bak." temalı bir sonla mesajımı bitirip yolladım. Çünkü biliyordum hem benim hem de onun için sinir bozucu bir durum olacaktı öğrendikten sonra "arkadaş" olarak devam etmemiz. Ama o öyle yapmamızı istedi ki ben de kırmadım kabul ettim. Sıradan muhabbetlere devam ederken gittikçe mesajları seyrelmeye başladı ki beklediğim bir durumdu bu. En sonundaysa tamamen yazmamaya başladı. Üzüldüğüm tek nokta değerli bir arkadaşı kaybetmiş olmamdı.

Bayılmamın arkasından getirdiği depresyon sürecinde filmlerde olduğu gibi geçici süreli hafıza kaybı falan yaşıyorum herhalde ki ondan sonraki ilk pansuman yapılana kadar geçen 3 gün yok. Sadece ağladığımı hatırlıyorum. Ve o üç gün içerisinde 90 tl harcanmış. Annemlere bir şey söyleyemedim tabi ki. Çünkü hiç bir zaman ben paradan değerli olmadım. Memlekete finaller ve LYS öncesinden dönmek istediğim için babam bana dönmemi burada tatil yapar gibi bir hafta geçirmemi hatta yolda gidecek parayı yollayacağını söyledi ve ben de kabul ettim çünkü elim de dardı.

Bursumu aldım ve direk kredi kartı borcumu ödedim. Elimde kaldı 30 tl. Şaka gibi 30 tl. Ne yapsam ne etsem diye karalar bağlarken anneme 90 tl harcadığımı değil de babamın tatil için yollayacağı parayı sordum. Çünkü zaten onlara göre "çok" harcıyorum. Bir de 3 gün içerisinde 90 tl gittiğini duyarlarsa sorun olurdu. Ve inanın ben kavga çekecek durumda değildim. Ardından babam o parayı yolladı. Ama ne yollamak. Ağzıma etti desek yeridir. Kendisi teklif ettiği halde. Neyse. Benim dönüş bileti almam lazım ve yolladığı para 80 tl civarı idi ve elimde kalan tek para o şuan. Bana da bileti sen al dedi beyefendi. Hayır komik gelen yanı şurada; zaten 80 tl olan otobüs biletini alabilecek kadar gücüm olsa senden para istemem değil mi?

İnanın darlanıyorum bu aralar. "Durumu yoktur belki neden bu kadar bencilsin?" diyebilirsiniz. Üzgünüm. Sigara paketlerinin tanesinin ne kadar olduğunu biliyoruz. Benim bir aylık harçlığımı o 10 günde içiyor. Ve ben her gün Starbucks , o bar senin bu kafe benim birisi de değilim. 300 tl ile bir ay geçinmek sanırım azıcık zor olsa gerek :') Ayda bir çıktığım yemeğe de laf ediliyor . Tamam sakinim. Onları seviyorum. Hayat güzel, sağlıkları yerinde, mutluyuz ^^

Bu yazımda size iki müzik bırakıyorum ^^ Hihi

Umm ilk  kez bahsedeceğim ama ben kitap yazıyorum. Ve manyak diyebilirsiniz ama kitap yazarken bir sahnede arka planda hangi müzik olmalı diye ayarlamalarımı da yapıyorum :D Bir film sahnesi gibi hayal edip en ince ayrıntısına kadar yazdığımdan da bana "Çok ağdalı bir dilin var." gibi eleştiriler geliyor.^^

Bu şarkılardan biri kitabımın coming- out sahnesinde ki background bebeksisi :D ;
Hans Zimmer - Time

Diğeri ise benim çok ama çok sevdiğim bir Güney Kore filmi olan A Werewolf Boy'un şüphesiz en sevilen soundtracki ;


Park Bo Young - My Prince

Filmden biraz bahsetmek istiyorum. Asyalı filmlere aşina iseniz ağır derecede cinselliği kullandıklarını fark emişsinizdir. Ben ve annem oturmuş "Adam akıllı izleyecek film yok yeaa.." temalı araştırmalarımızı yaparken ben bu filmin kapağına denk geldim ve o an biliyordum çok seveceğimi. Ki benim hayranlıklarım böyle başlar. İlk görüşte deli gibi severim ondan sonra öyle gider :D Neyse,


Aşık olduğum afiş (Gözleri kalp olmuş emoji)


Film kurt gibi yetiştirilen, medeniyetten uzak olan bir genç ile tatlı bir kızın arasındakileri anlatıyor. (Spoiler vermemek için yırtınan yazar örneği vol.1165151) Filmin isminden de azıcık anlaşılacağı gibi fantastik sınıfına girebilecek bir film bekliyorsunuz. Öyle sayılır da zaten. Ama dram kısmı o kadar ağır ki şahsen benim gibi biriyseniz ağlamayı geçip sesli sesli hıçkırıklara boğulacaksınız derim :D Annemle izlememize rağmen ben nefessiz ağladım sanırım her sahnesinde. Ki film bittiğinde böyle yüreğinize fil oturuyor. Yazarken bile gözlerim yaşardı :D Çünkü zeki gibi müziğini dinliyorum.


Filmi izlemenizi şiddetle tavsiye ediyorum. Beğeneceğinizi umuyorum ki belki bir parça ne kadar aşırı-gereksiz-romantik olduğumu anlarsınız . Yalnız ölcem beeğn :( Tabii ki o zamanlar tek aşkım Cheolsu'nun güzel bir şey yaptığında başını okşattığı her sahnede ağlamadım.


Trailer ^^ -

Tumblr'da bulduğum bir kaç fotoğraf ve gif;





Umarım beğenirsiniz ~ Kendinize iyi bakın, Görüşmek üzere ^^





2 Haziran 2015 Salı

Uzun Zaman Oldu Bu Kadar Ağlamayalı

Eveet, uzun zamandır gizlemeye çalıştıklarım çıkıyor su yüzüne. Bastır bastır bir yere kadarmış. İlla ki patlak veriyor. Yazı yazamıyorum ş u an o yüzden arada olursa yanlış kusuruma bakmayın. Düzeltme şeysini kullanacağım.

Bugün güzeldi. Sabah kalkıp çikolata almştm kendime severim çnükü. Sonra en sevdiğim oyunun bir benzerini buldum onu indiriyordum. Gülümsüyordum huzur mutluluk bla bla. üzülmüyordum arık çopu şeye çünkü büyümüştüm. Ağlamıyordum a uzun zamandır. Meğer biriktiriyormşm.

LAvaboya kalkayım dedim. Banyoya girdim. KApıyı kilitledim ve yüzüm uyuşmaya başladı. Daha öne çok olmuştu. Tutundum duvara geçer dedim. Kalbim çarpmaya başladı . Sonra da görüşümü kaybettim. Bunları yaşarken çok hızlı oldu ama şimdi şimdi geliyor hatırlıyorum. Dİzlermin üzerine düştüm. Hayaller görmeye başaldım.. mutlu şeylerdi. güzel renkler , çiçekler , beni mutlu eden şeyler. REngarenk ti. sonra şakağımla kaşımın arası acımaya başladı ve çeneme yayıldı. Yüzümün çevresi sıcacıktı. Gözlerimi açtım. Yerdeydim. O pis banyo zemininde. Gözlüğümü çıkarmam gerek diye düşündüm ve çekiştirdim. Canım çok yandı. KAşımın yan tarafına kitlenmiş. Çekince kanamaya başladı. Yer baktım. Ben yer e baktıkça damla damla kan dökülüyordu. Nereden geldiğini anlayamadım. Burnuma baktım ilk. Sonra kaşıma elmi attım boyandı kırmızıya. Yüzümü yıkadım. Anahtarları ve telefonumu alıp aşağı indim. Müdürlüğe haber verdm. Ambulans çapırdılar. Hastaneye gittim. Dikiş attılar ve tetanos aşısı oldum. Sonra çıktım. Kimse yoktu . Param da yoktu. Yürümem lazımdı. Annemi aradım. Bir sürü espri yaptık. Ben güldüm o güldü. 30 dakikadan fazladır yürüyünce çevreme baktım neredeyim diye. Hatırlıyordum. O an bir patlama geldi. Anneme yurda geldim deyip kapadım ve sokakta oturup ağladım. Çok apladım. Sonra ona yazdım. Evine gittiğime. Niye o, neden yazdım inanın bilmiyorum. Niye ağladığımı da. Yurda girip yatağıma dönünce biraz daha ağladım ve bu sefer durmuyordu. Kasıla kasıla ağlıyordum ve onunla konuşuyordum. Psikolojik olabilir dedi. Kahveyi yasakladı. Alındım. Deli dedi bana. Ben onun ballı kahvesinden istiyordum. Ama sonra belki de deliriyorumdur dedim. Sonra yazamadoğmı farkettm. Yazamıyordm. Kelimeler çok saçma olıyprdu ama ben doğrı sanıyordm yazarken. Şimdi oldığı gibi ki aradan 10 dakika geçti yazalı.

Babaannem arıyor bir dakika. Nerde kalmıştım. Hah. Yeni oluyor bunlar ve ben ağlamamı durduramıyorum. Elimde tuvalet kağıdı rulosu büzüştürüp büzüştürüp yanlara atıyorum ama inanın hollywood yıldızları gibi güzel romantik görünmüyor :D

Yoruldum. Sarılmak istiyorum birine . Göğsünde uyumak istiyorum. Yükümü azıcık alsın istiyorum. Sırtımı okşasın istiyorum. Sadece sussak da olur . Uyanınca gitmesin istiyorum. Burası ev gibi hissettirmiyor. Ve ben o hissi tekrar yaşamaktan korkuyorum.

Evet ilk defa ölümden korkuyorum. Yüzümün öyle tekrar uyuşmasından, birinin bedenimin kontrolünü ele geçirmesinden be ben düşerken ellerimle tutunamamktan korkuyorum. Yalnızlıktan korkuyorum. Ki içimde gittikçe büyüyor.

Bilmiyorum uzun zamndır ağlamadım bu kadar. İlk defa durulmuşken bile gözlerimden yaşlar çeşme suyu gibi şakır şakır akıyor. Bakarsınız 3. sayfa haberlerinde çıkarım. Bir de benim için tag başlatır pridelarda ve eylemlerde portremin silüetini kullanırsınız. Kim bilir.

Sağlıcakla kalın. Uyumamam lazımmış. Niye yazdım bu yazıyı bilmyirrum silerim sonra.


Kahvenize bal katın canlarım,
Kedi.

26 Mayıs 2015 Salı

Kedi Yağmurda Şarkı Söylüyor !

Merhaba,

Uzun zamandır yazmıyorum; anlatacak bir şey olmadığından, vakit darlığından ya da herhangi başk bir sebepten değil. Kendimden bile çekinir hale geldim. Yaşadıklarım, yaşayacaklarım ve yaşıyor olduklarımdan biraz sıyrılmak istiyorum artık. Tatile çıkmak istiyorum. Sıcacık elini tutabileceğim biriyle sahilde sabahlara kadar sohbet etmek istiyorum.

Hayatımdaki en etkili değişiklik sanırım annemin eşcinselliğime biraz daha sıcak bakmaya başlayışıydı. Bir kaç Kore yapımı film izlemiş ve yaşananları görünce üzülmüş, öyle dedi. Bu konuyu uzun uzadıya başka bir yazımda anlatacağım. Bir başka değişiklik ise aniden evine gitmeyi kabul ederek kendimle çekiştiğim ve sonunda çok sevdiğim bir arkadaş edindiğim buluşma var. Arkadaş gibi de değiliz. Yabancı gibi sanki, bilmiyorum. Okulumla alakalı sorunlarım devam etmekte. Bu bölüme ait hissetmiyorum kendimi. Ses de çıkaramıyorum. Sadece çatışmaktan yorulduğumdan susup kavga çıkmasına izin vermiyorum. Mutluluktan havalara uçatak aldığım iki skinny i artık giymiyorum. Yurtta sanırım ağlamadan tek bir günüm geçmiyor. Ah ilk defa bira içtim. Ve şu an muhteşem büyük bir boşluktayım.

Günü hatırlamıyorum birisi Hornet'ten mesaj attı. Yurtla alakalı yorun yapınca tanıdık birisi galiba diyerek tedirgin oldum. Ve sonrasında konuştukça blogumu okuyup bana yazan biri olduğu ortaya çıktı. O anki duygularımı açıklamak çok zor, o an hissettiğim o değerli olma durumunu bir daha sanırım hissedemeyeceğim.

Bir insan bu kadar mı rahat konuşur? Bu kadar mı germez karşısındakini? Bu kadar mı özgüveni olur? Konuştukça daha da konuşasım gelen o arkadaşımızla uzun uzadıya sohbet edip bir kaç hafta konuşup güvenmeden telefonumu verdim ve iki üç gün sonra evine gittim. Nasıl mı? Ne demek istediğimi anlayabilen ve gayet de rahat bir kişilik olması zaten ona ısınmamı sağlamıştı. Ama kendine ukalalık yapmadan güvenebilen ve oldukça makul konulardan konuşabilen başka bir eşcinsel bireyle tanışmamıştım. Ne kadar etkilediğimi siz anlayın yani. Okul çıkışında pilav yapacağını söyleyerek çağırdı. Ben de 10 dakika öncesinden tıka basa yemek yemiş ve doymuştum. Yine de onun yanına gitmek istediğimden kabul ettim ve evine gittik. Dağınık dediği evde sadece dergilerin yerleri karışıktı. Şaka gibi. Önce çok çekindim ama asla "Neden buradayım ben?" gibi düşüncelerle pişman olmadım. O an bir şeyler yaşayıp postalayacak tiplerden bile olsa fark etmezdi sanırım. Beyefendi pilavını yaparken püf noktalarından bahsediyordu ve salak salak sırıtıp her dediğine gülüyordum. "Hadi birlikte olalım. Grup yapsak sen de katılır mısın? Kaç defa biriyle oldun? Aletinin boyu ne kadar?" gibi salak saçma sorular ve muhabbetlerle yüz yüze kalmış biri olarak bana güncel olaylardan, futbolu sevmeyişinden ve yumurtanın kokusunu sevmediği için dolabındaki yumurtaların bozulduğundan bahsedebilen birisi çıkınca haliyle aşırı derecede etkilendim. (Bir önceki öğünde me yediğini hatırlamayan Kedi'ye de bakın siz.) Bir de yoğurt almış. Ben zaten bol kepçeden koyduğu pilavı nasıl bitireceğim diye düşünürken beyefendi kabın yarısını boca ediverdi. İçimden yandım nidaları eşliğinde yemeye çalışırken fark ettim ki midem almıyor. Eh hadi o zaman diyerekten tam gaz kaşıklamaya başladım. E son bir kaşık kalınca sa bırakıverdim ki sen misin o son lokmayı bırakan Kedi? Arkadaş dövecekti resmen. Ardından kahve yapmak istedi ve ben de onay verince (hiç aklımdan çıkmıyor.) gülümseyerek kahve makinası(/makinesi I don't know.)na bir gidişi vardı ki sormayın. (Yazar sırıtır.)

Lenslerimi çıkarmak için banyosuna gittiğimde ayrı bir şok daha geçirdim. Tek yaşayan bir erkeğin bu kadar temiz olması şaşırttı açıkçası. Gözlüklerimi takıp tekrar yanına döndüğümde resmen çıplak gibi hissettim ve içimi okuyarak "Sana yuvarlak olanlar daha hoş olur." didi. (hihihi)

Bir neye inandığı belli olmayan varlık olarak imana gelip "Yüce Ya Rab! Neler yaratıyorsun?" dedim mi dedim! Akşam üzeri 5 gibi gidip 9'da ayrılınca arkadaşım da bayağı dalga geçti ama inanır mısınız o gece o evde uyumak istedim. Evinden çıkıp aptal aptal sırıtarak yurduma doğru ilerlerken arkadaşımla mesajlaşıyorduk ki "Gelsene Alsancak'tayım." deyiverdi. O mutluluk ve gazla pat diye gidiverdim. Bir de oturduk bir mekana. Hayatımda ilk defa alkol alacağım. Ne büyük marifet ama.

Çekiniverip menüye bakar iken orada alkollü kahve gözüme ilişti onu söyledim. Meğer viskiliymiş de viskileri kalmamış. Kalsaymış Yeşilçam'ın ünlü "Seviyorum uleeen!" repliği ile çığlık çığlığa Kordon'da sendeler dururdum. Bir de arasa hıçkırdım mı tamam. Birer bira söyledik ki adı neydi, nasıl bir şeydi hatırlamıyorum. Bu arada çoğunuzun nefret ettiği bira kokusuna ben bayılırım. Kendimi güvende hissettirir. Neden derseniz de babamdan görmediğim şefkati amcamdan gördüm. Kucağına alır "Kamyon alacam sana." derdi. Deri ceket ve bira kokardı ve genelde ben dizindeyken kolu bana sarılı olurdu. Hiç unutmam. Ah neyse konuş konuş bitiremedim. Onu dedi, bunu yaptı, şöyle gülümsedi diye diye geceyi ediverip yurduna geç kaldıım. Şarjım da çok az idi o yüzden mesaj atıp haber verdim. Yurda gidip telefonu açınca biz mesaj gördüm ki o gece muhteşem bir huzur ile uyumamın sebebi o idi sanırsam. "Yurda gidince haber et." :333333

Anormal bir insan olduğumu kabul ederek bir şey itiraf edeceğim. Benim için küçük şeyler çok önemlidir ve en çok onlardan etkilenirim. Bu yüzden twitter ve blogumu azıcık karıştırıp yazmış olması içimde çok farklı bir his uyandırdı. Hiç bu kadar özel hissetmemiştim ne yalan söyleyeyim. Ve ilk defa cesaret edip birinin evine gittim. Zerre pişman değişim hatta iyi ki gitmişim diyorum. Sınavları olduğundan çok konuşamıyoruz. Konuşmak istediğini de pek sanmıyorum. Gece saat 04:29. Düşünmekten uyuyamıyorum. (Yazar kikirder.)

Daha yazmak anlatmak istediğim çok ama çok şey var. Bu arada blogumun tasarımını değiştirmeyi ve hatta tumblr'a geçiş yapmayı planlıyorum. Bu konuda da fikir verirseniz mutlu olurum ^^

ve son olarak size çoğu ünlü şarkıcıdan daha çok sevdiğim coverlarıyla tanıdığım bir şaheserin videosunu bırakacağum. Tadını çıkarın ^^

Kedi

29 Nisan 2015 Çarşamba

I'm Back B!tches

Uzun süredir görüşmüyoruz. Bu yüzden mini bir özetle olanları anlatacağım ve asıl yazıma döneceğim...

Ailemin yanına bir haftalığına döndüm. Bu süreç boyunca babam Helix Piercing diye geçen kulağımızın üst kısmındaki kıkırdağa açılan deliğime taktığım küpeye kızdı. 2 sağ kulağımda 2 de sol kulağımda deliklerim var. Helix'i de sayarsak sağda 3 tane oluyor. Diğerleri boştu ve helixteki küpe saçlardan görünmediğinden takıyordum, kapanmasın diye. "Ben sana burada küpe takılmayacak demedim mi?" diye bir çıkış yapıldı ama ben sesimi bile çıkarmadım. O da uzatmadı. Bershka'dan 2 skinny almıştım. Üzerimde kötü durmadıklarını düşündüğümden kardeşlerime yollamıştım. Onlar da beğenince anneme göstermelerini istedim ki o sonrada babam görmüş.(Neden yaptığımı soruyorsanız, o an olacaksa kavga olsun istediğimden. Daha sonra öğrenirlerse çıkacak kavgayla uğraşmak istemediğim için.) Oraya gittiğimde o konudan muhabbet açıldı. "Neden getirmedin? Yırtacaktım onları" vs gibisinden söylemler... Yine ses etmedim ve yine uzamadı konu.

Gel gelelim yoldayken eski sevgilimin ask.fm hesabına takma isimle yazdım ve en sonunda bayağı muhabbet edip beni tanıdığında konuşmak istedi. Beni aramasını veya mesaj atmasını istemedim. Zira yakalanma olasılığım yüksek olurdu. Snapchat hesabı açtım. Oradan konuştuk vs. Neden yazdım ben de bilmiyorum. Boşluğumda ne yapacağını şaşırdığımdan mıdır, nedir? Bir de yetmedi benim 4 buluşmaya gelmeyen öküzüm bana "Piremses (Gülücüklü emoji x 3)" yazıp yolladı. Sonra cevap vermedi(WTF!?)...

Oradayken annemle muhabbetimiz bir nebze soğuk olmasına rağmen her zamankinden iyiydi. Kardeşlerim de bana oldukça sıcak davrandılar. Babam da beklemediğim bir derecede samimi idi. Ama inanın içimdeki "aile" boşluğunu doldurmadan geldim. O samimiyet ve sıcaklıklarına sığınabilirdim ama yapmadım, yapamadım. Onlara sığınıp güvendikten hemen sonra üzerine yattığım pamuktan yatağın bir kırık cam havuzuna dönüşmesinden korkuyordum - çok geçmeden de gerçekleşeceğini biliyordum.

Sevgililerimde aradığım özelliklere bakınca genelde "Baba" rolünü üstlenebilecek birirlerini beğendiğini fark ettim. Hayatımdaki eksikliği başka bir yerden tamamlamaya çalışıyordum yani. "Acaba babam benimle daha yakın olsaydı gay olmaz mıydım?" diye düşünmüşlüğüm çoktur. "Böyle olmaktan nefret ediyorum." dediğim de...

Ben model ve dansçı olmak isteyen bir arkadaşınızım. Bu yüzden de elimden geleni yapmak istiyorum; üniversite hayallerim bunlarla başlıyor. Ama maalesef buraya geldiğimden beri bir etkinlik gösteremedim. 5 aydır çöküş yaşıyorum. Kısa bir zamanda toparlarım diye umuyordum. Ama boşluğa doğru itilmeye devam ediyorum. Dans okuluna gitmeyi ya da bir stüdyo kiralamayı çok istiyorum ama param yok. İşe girmek istiyorum ama okul saatlerim uymuyor, her iş veren deneyimli eleman arıyor. Deneyimim 0. Modellik için ajanslara başvurmak istedim ve başvurdum. Fotoğraf çekim ücreti istediler yine param yok. Kahrolası para. I hate you b*tch.

"Ev"deyken fark ettiklerimden biri de "evde" olma hissiyle uyuduğum bir gecelik uykunun, İzmir'deyken uyuduğum tüm uykulardan daha değerli oluşuydu. Evet aşırı ince düşünen aşırı detaycı bir psikopatım, biliyorum(Bu yüzden "İç Mimar olmalısın!" diye çok fazla feedback aldım.)

Bu kadar özlediğim ve sığınmak istediğim ailemden nefret ediyorum; istediğim yönde kariyer edinmemi engelliyorlar, beni sadece çocukları olduğum için bile(!) sevemiyorlar ve asla ama asla yanımda olmadılar. Açıkçası kardeşlerime de aynı tavrı gösterseydiler mutlu olurdum. Biliyorum çok bencilce ama keşke onları da benim gibi sevmeselerdi.

Bilgisayarım önümde açık; yazmak, anlatmak istediğim çok şey var. Ama maalesef oda arkadaşımı rahatsız ettiğim için telefonumdan yalan yanlış yazıveriyorum. Yurtta olmaktan da nefret ediyorum. "Bir eşcinselin hayatı" temalı bir film çekmesi için Mahsun Kırmızıgül'e gidesim var. Başrol ben olmak istiyorum. Ailemi de oynatsınlar. Çok tutulur eminim ki ... (LOOOOOL)

Ve Pisicik öyle büyük bir sıkıntıyla geri döndü ki bunu açıklamanın bir yolu yok.

Bye,
Purr

5 Nisan 2015 Pazar

Sütümü Başkalarına Verdiler Anne!

(PS: Açık olmak gerekirse uzun uzun bu postu yazmıştım tee bir kaç hafta öncesinden gecenin köründe. Ama zaman geçip okuyunca çok gereksiz olduğunu düşündüm. Bu yüzden abartmadan tekrar anlatıyorum)

Bu iki kere buluşup duygular beslediğimi düşündüğüm arkadaşımıza ben uzunca kendi duygularımı yazdım, sonuna da bir "Çok özledim." iliştirdim. O da ertesi gün buluşalım dedi. Planladığımız gibi buluşma saatine yakın haber bekledim ama gelmedi. Bu yüzden yurttan çıkmadığım için kendimi alkışlıyorum bir de orada sap gibi beklemek vardı. Birileriyle kavga mı etmiş ne, ondan gelememişmiş. Ertesi gün buluşmayı önerdi ve kabul ettim. (nedenini sormayın, ben de bilmiyorum ^^) O gün vizem vardı, vizeden çıktık, arkadaşlarla takılıyorduk; onlar dağıldı vs derken ben beklemeye koyuldum. Öğlen 12 de biten vizemden sonra akşam 7'ye kadar onu orada bekledim ve gelmedi. Mesaj atıp sordum. "Oturuyorum kalkarım birazdan." gibisinden bir cevap verince bende gelmesinin iki saati aşacağını, o yüzden beklemeyeceğimi ve çok üşüdüğümü yazıp arkadaşımla kalktık en yakın alış-veriş merkezine doğru yola düştüüm. 

Otobüstekilerin -nedense artık- hepsi erkek idi. Bir yanımdaki arkadaşım kız bir de ben :D Öhüm neyse, havadan sudan konuşuyorken rastgele telefonumu çıkardım ki ne göreyim, o arıyor! Nerede olduğumu, ne yaptığımı sordu. O kadar çok uzatıp, o kadar çok soğuk cevaplar verdim ki ben bile kendime şaşırdım. Normalde şıp diye söyleyen ben 10 dakika kadar onu soru sormak zorunda bırakıp öyle cevaplar verdim. Aktarma yapacağım istasyona doğru geliyordu (!), "Belki buluşuruz?" gibisinden bir anlamla söylemeye çalıştığı o cümleyi "Ahaha aktarma yapıyorum ben de" diyerek terslerdim (Oscar goes to Kedicik). Ertesi gün buluşmak istediğini, benden söz alırsa bir aksilik çıkmayacağını filan söyledi ben de kabul ettim.

Ertesi gün oldu geç kaldım buluşmaya 10 dakika kadar. Gittim yanına ki bu güneşe doğru oturmuş çekmiş şortları o soğukta, titremeyle karışık yanıyor. Ceketimi bilerek yanımda getirmiştim bir ağaca yaslanıp çimenlerde oturmak istiyordum çünkü. Zorla ikna ettim beyefendiyi ve bir ağacın altına geçtik. Açtı Hornet'i bana ortam gösteriyor. Sinirlendim onun anlattığı hikayeleri dinlemeyi bıraktım ve arkadaşlarıma mesaj yazmaya başladım. 

"Ayıp olmuyor mu? Burada sana bir şeyler anlatıyorum." dedi.
"Her buluşmamızda Hornet'i açıyorsun, senden hoşlandığımı söyledin ve buluştuk. Cevabın bu mu?" dedim ve titredim soğuktan. Bu da doğruluverdi, gidiyor sandım el salladım gülerek. O da banklara geçmemizi önerdi - ben üşüyorum diyeymiş hah -. Beni biriyle tanıştıracağını söyledi.

"Bana sordun mu ?" dedim. BUNU CİDDEN DEDİM KENDİMİ SEVİYORUM <3<3

Güldü geçti tabii. Banklara geçtik birisi geliyor karşıdan ki Yüce İsa aşkına! O ne?
4 çizgili yeşil adidas eşofman altıyla bir oğlan(oğlanlardan özür diliyorum) kırıtaraktan geliyor ama ı bileği kimse o kadar kıramaz! 

"Selaaaaaaam" diyerekten kikirdedi ve sokuldu yanına bunun. Ben de böyle ağzım açık kalakaldım. Dinlemeyi kestim tabi ondan sonra. Bende beyin yandı çünkü. Bir ara benimkinin saçını kestirme meselesi açıldı onu dinledim.

"Neden kestirdin ?"
"Çok sıkılmıştım ya , gittim mahalle berberime oturdu..."
Ben atlıyorum araya : " O da ortadan tren rayı mı açtı? Ahahaha" (Kedi! Kedi mal mısın Kedi!)
Bunlar bakakaldılar tabii , ben de geri yaslanıp ceketimin içinde kayboldum. Ardından gözlerim ıslanmaya başlayınca kalktım gideceğimi söyleyip. 3-4 adım attım. Dönüp "Tanrı sizi kutsasın" dedim ellerimi birleştirerek...

Burada zekama bir dakikalık saygı duruşu istiyorum. Sessizlik....

Abi sen mal mısın yea? Neden Kedi, neden??? Why yani gülüm? :(

Sonra ağlaya ağlaya yurda döndüm tabii. Ne aradı, ne sordu ne de başka bir şey.
Horneti sildim falan. Ağır depresyon dönemi :D 

Sonra eski sevgilime yazdım :D ahaha bu da bir sonraki postumun konusu olsun ^^

Sağlıcakla kalın ve siz siz olun benim gibi dönüp "Tanrı sizi kutsasın!" demeyin, gayet cool bir çıkış olabilecek durumu batırmayın! 

Meow Meow~

30 Mart 2015 Pazartesi

Kedi Aşık Olmuuş

Merhaba Patigiller!

Favorimi bulana dek size her yazımda farklı isim takmaya karar verdim kusruma bakmeyiniz efennim.

Bizim bu mal, aptal, özürlü ya da deli Kedimiz yeni yeni açılan bir insan. Kurduğu duvarlarını yeni yeni açıp "Ben de varım! Ben de bir bireyim!" demeye yeni yeni başladı. Bu yüzden güven onun için en büyük faktördü. Birileriyle yazışmaya başladı (Ah o Hornet yok mu ah!) ve birileriyle buluştu. O kadar samimi ve sıcaktılar ki başta çekindi, ürktü (tipik kedi). Sonra o sıcaklık ona o kadar büyük bir güven vermeye başladı ki onu kendine sığınak belledi, gözleri, kalbi, teni hep onu arar oldu.

Evet ben aslında tam anlamıyla birilerine kendimi vermedim ki veremem bu kadar sürede "Al bu kalp senin tapulu malındır!" gibisinden... Ben sadece çok güvendim. Ki çok zor güvenirim. Güvenim yıkılırsa da tekrar kurmak çok zor olur. Evet, birileriyle buluştum. Konuştuk, bana ortamı gösterdi, yağmurda aynı şemsiyenin altında onun omuzuna yattım (yazar burada özlemle gülümser), elimi tuttu (telefonuna dokunmayayım diyeydi ama tuttu yani banane) vee öptü diyemem öpmedi pislik.

Sadece iki kere buluştuk. Ve ben ilkine giderken hazırlanmamıştım bile, ikincisine ise o kadar çok hazırlandım ki bilse sırf ona üzülürdü yine bu olmazdı :/ Deli gibi yağmur yağıyor, her yer karanlık, gökyüzü magentadan eflatuna geçiş yapıyor, onun kolu benim omzumda, benim başım onun omuzunda, elim elimde ve sıcaklığını hissediyorum teninden yayılan o tatlı kokuyla. Kendime kızıyorum şu an neden öpmedin diye. Akıl işte. Neys. Bu ona güvenme, gözlerimin onu araması, "Nerededir acaba?" diye düşünme evlerine ne zaman geçtim ben bile fark edemeden kendimi onun fotoğraflarına bakıp "Ne güzel gülümsüyor öyle şerefsiz yaaa (yazarın içi eridi kalmadı bittiiii)" diye iç çeker halde buldum. Durum bu haldeyken ağzını aramaya gerek kalmadan direk "Biz arkadaşız." mesajını ekranımdan çıkarıp yüzüme şöyle şaklata şaklata vuraraktan beni kendime getirdi.

Olmayan aşk hayatım boyunca görebileceğiniz en olgun halimle zerre acı ve pişmanlık duymadan (Artık yalandan nevri dönen yazar yavaştan çarpılmaya başlar) ona "Biz daha fazla konuşursak işler kötü yöne gidecek. Ben sana doğru çekiliyorum ve şu an uzaklaşmazsam ben acı çekeceğim ve sen ya kendini yırtacaksın kalbimi kırmadan konuşmayı kesmek için veya reddetmek için, ta da rahatsız bir şekilde direk konuşmayı keseceksin gördüğün yerde yüzüme bakmayacaksın, çünkü benden hoşlanmıyorsun biliyorum." yazdım ve yollayıp uyudum (gülmeyin).

O kadar korkmuştum ki cevabından , o kadar hazır değildim ki kaçtım. Ve o uyuz ne yazmış, "Sen öyle istiyorsan *3 Tane Utanmış Smiley*" ..........!!!!!

Arkadaş kalalım falan dese bari ona bile "Mesudum çok mesudum!" diyerekten kırlarda sekecektim ceylan gibi. Olmadı kaderde yokmuş. Neyse öhüm. Ertesi sabah kalbim ağzımda telefonu elime aldım mesajlara girdim. Gülmüş beyefendi. Dalga geçmiş. (Planet Romeo da nicki farklıydı ben de o nicknini yazıp gülmüştüm. O da Planet mi indirdin yazmış. Hödüklüğe bakar mısın İlan-ı aşk ediyorum ben orada, adamsa "Ahahahah Planet mi indirdin?" evet canım plinit indirdim. Uyuz.) Bende bir moral çöküklüğü ki sorma. Ağlayamıyorum, ağlasam rahatlayacağım . İki gün geçti acım daha taze. Çok özledim ya of.


Onu unutana kadar uyusak oluyo mu?

24 Mart 2015 Salı

Duvarları Yıkmak

 Merhaba!
Kedi size yazmayı aslında çok daha önceleri planlıyordu ama olmadı (tembellikten). 

Bir önceki yazımda bahsetmiştim 3 önemli olaydan. Bunlardan biri lens alışverişimdi. Asya hayranı olduğum için onların trendlerini de sıkı şekilde takip ediyorum. Yıllardır bilinen Circle Lens leri ben onlarda görünce neye uğradığımı şaşırdım çünkü gözlerin daha büyük görünmesini sağlıyor, uyanık ve dinç görünmeniz için gözlerinizi açıyor. Bu sayede küçük göz konusunda kompleksi olan Asyalılarımızın gözleri daha büyük ve yuvarlak görünüyor... Ben de kör olduğumdan ve gözlüklerimden sıkıldığımdan bir farklılık istedim(tamamen onlara olan özentimden kaynaklı). 


Bir diğer olay Hornet programı ile tanıştığım biriyle buluşmamdı. İlk kez buluşacaktım ve neyime güvenerek kabul ettim bilmiyorum ama ettim. Buluşacağımız yeri ve saati ayarlayınca geriye bir tek hazırlanmak kalıyordu ki en önemli kısımdı benim için. Uzuun uzun düşünerek hazırlandım ve yola koyuldum. Yol boyunca mesajlaşıyorduk "Geldin mi? / Neredesin şu an?" gibisinden. Buluşacağımız yere vardığımda mesaj attım orada olduğumu bildirmek amacıyla ve gelen kutumu yeniledim. Yenilememle mesajlarının yok olması bir oldu. Hem üzüldüm hem şaşırdım. Ne olduğunu anlamaya çalışırken çevremde hala onu arıyordum. "Engelledi galiba... Belki ben yanlışlıkla engellemişimdir." düşünceleriyle programın altını üstüne getirdim ama yok, ben engellememişim. Bunları yapana dek yarım saat geçmişti ve ben hala çevremdekilere bakınıyordum. Gelirse pişman olmamak için orada bir yarım saat daha bekleyip dönmeye karar verdim. Tabii ki gelen giden olmadı ve engellenmiştim.

Kedicik zorla yuvasından çıkmıştı o da hayal kırıklığı dolu oldu iyi mi !